İstanbul
HAFİF YAĞMUR
23°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Takmayın Kafanıza

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Rahatlamak için yazıyorum, yazdıkça rahatlıyorum, rahatlayınca âdeta bir kaz tüyü gıdıklıyor kulaklarımın kenarlarını.

Gülümsüyorum önce, gözlerim kısılıyor, dudaklarım yanaklarıma doğru uzayarak kıvrılıyor, gamzelerimin olmadığı yerdeki kırışıklıklar ortaya çıkıyor ve aklıma çelikçomak oynadığım zamanlar geliyor nedensiz.

Yazıyorum işte, kelimeler sahip olamadığım oyuncaklar gibi yapışıyor kalemimin ucuna. Anlamsızca savruluyor noktalama işaretleri, bazen bir soru işaretinin çengeli sayfanın kıvrılmış kenarına takılıyor, bazen de bir ünlem yırtıyor cümleleri tam bittiği yerden.

Korkularımı yazarken üç noktalı sözcükler fışkırıyor dağarcığımdan, utanıyorum, sonra af diliyorum kalemimden yüreğimin orta yeri adına.

Hayaller kurmaya başladığım ilk yıllarda elde etmek istediklerimi bonkörce düşünürken, afrodizyak etkili rüyalarımın içinde boy gösteren çalılıkların altında incittiğim karıncaları hatırlıyorum sonra, üzülüyorum, üzülmeye mecburmuş gibi hissedercesine.

Halbuki benden habersiz kurdukları dünyada, benim gibi düşünemeyecek kadar meşgul ve bir o kadar da çalışmaya mecburdular.

İlk gençlik çağlarımın delikanlıları, babayiğitler geçiyor gözlerimin önünden şimdi. Her kavgada başı çeken o karayağız delikanlı bugün toprağın altındaki kurtlara meydan okuyor. Nereye baksa karanlık, ne tarafa doğru dönse çürümüş et ve kanı çekilmiş kemik kokuyor.

Üç günlük dünya demeden hoyratça bükülen belin, barbut masalarında zar sallarken nasırlaşmış elin hatırı bile sorulmuyor artık.

Demem o ki ey okuyan, şayet varsa etrafta benden başka biri; dün dünde kalmışken yarın olacakmış gibi düşünen, günü hesap ederken ömrünü yiyip bitiren veyahut tahammül sınırlarını zorlayıp aklını yitiren; boşverin geçsin gitsin aman, zaten göreceli bir şey değil midir ki zaman.

Ak saçları karasından ayırmaya çalışırken engel olamadıysan birçoğunun dökülmesine, en azından uzat alnının yukarısına doğru elini, efkârlanıp ah ederek de olsa okşamayı bil kelini.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *